“Valla ben merhaba politikası okudum ilk başta!” diyenler çağrı atadursunlar ben de o arada tespitimi şuracığa bırakıp kaçayım.
Şimdi olay şu ki; bendeniz 2012 yılından beri malumunuz evli bir insanoğluyum. Öncesinde de Baltaköy taşrasında (ohh ulan sonunda kullandım şu kelimeyi) ikamet etmişliğim var. Eee çocukluk yılları da Baltaköy, Dalama filan derken hep köy hayatı, küçük yer (sanki şu an çok mu büyük yerdesin bre dürzü, 10 km. ileride merkezdesin hepi topu, neyse). Herkes tanıdık, hısım akraba. Haliyle bir yürüsen onlarca kişiye selam/kelam.
Velhasıl şehre taşınınca bir soğuk kaldırımlar, betonlar, binalar, yeni yeni tanımadık yüzler, komşular vb. İşyeri de yakın yürüyerek işe gelip gitmekteyim. Evin bir üst sokağında kocaman bir parsel arsa boş, içinden geçersen yol yarıya düşüyor. Çoğu insan da ben gibi düşünmüş olacak ki arsanın ortasında çaprazlama, boydan boya bildiğin bir patika oluşmuş. Kalan her yeri ot bürür, orası kel toprak yaya trafiğinden. Sabah işe gidiş, akşam eve dönüş zamanları bu patika bildiğin yoğun. Sokağın parke taşlı, modern(?) diğer yollarında birkaç kişi yürüyor (sadece araç trafiği neredeyse) ama bizim patika pek de güzel işliyor.
Türk milleti olarak en iyi bildiğimiz şeylerden biri A noktası ile B noktası arasındaki en kısa mesafeyi bulmak, boru mu lan bu o kadar problem çözdük ilkokul yıllarında. Buna benzer bir olayı üniversite yıllarında da yaşamıştık. Yıl 2004 - Adü Meslek Yüksek Okulu’nda okuyorum inşaat bölümündeki öğrenci arkadaşlarımız demir makasıyla okulu çevreleyen çelik tel çitlerde şahane bir kapı açmışlar. Biz de bütün Aymes olarak burayı harıl harıl kullanıyoruz. Bir gün bir etkinlikte rektör bey de sonunda dayanamayıp aynen böyle söylemişti bize fırçasını atarken. Yoksa bu A ile B arasındaki en kısa yolu bulmak aforizması şahsıma ait değildir. Rektörün hakkı rektöre!
Neyse tıraşı kısa kesip, tespitimi allayıp pullamak adına baştaki lakırtılardan sıkılmayıp da okumayı halen sürdürenlere teşekkürlerimi iletip kısacık(?) tespit kısmına geçiyorum.
Efendim ben işe giderken ya da gelirken bu patikayı bazen kullanıyorum bazen de yürüyüş yapasım geliyor uzun yolu – parke taşlı olan yol – tercih ediyorum. Gel zaman git zaman derken geçenlerde bir şeyi fark ettim; ne zaman parke taşlı yoldan evlerin arasından gidip gelsem yolda sadece yürüyorum ama ne zaman patikaya girsem karşıdan gelen insanlarla “merhabalaşıyorum”. Bu insanları tanımıyorum da ama göz göze geliyoruz ve başımızı sallayarak, gülen mimiklerle “merhaba” selamünaleyküm” “iyi günler” vb. gibi kelamlar ediyoruz. Bunca yıldır bunu fark etmeden refleks olarak yapıyorum, yapıyoruz.
Hiçbir anlam da yüklememiştim ta ki geçenlerde bu patikada defalarca gördüğüm bir amcayla parke taşlı yolda karşılaşıncaya kadar. Aynı amca, aynı ben, yolumuz kesişti ve ben son anda fark ettim amcayı, belki o beni fark etmedi bile ve selamlaşmadan devam ettik yollarımıza. O an düşündüm; "ulan bu adamla bugüne kadar defalarca merhaba dedik birbirimize, şimdi fark etmedi mi acaba" dedim. Ama sonra inceden düşününce (bi selam vermedi diye takmış adamcağızı kafaya sayko herif diyenler çağrı da değil mesaj atsınlar) bunun gibi birden fazla olayın cereyan ettiğinin farkına varıp “aman tanrım didim”.
Velhasıl çok da mühim bir konu değil bu yazıdaki eyyorlamam ama belki de çoğumuzun temelinde köy hayatının yatması, belki de o patika yolun, yeşilliğin biz de uyandırdığı samimiyet ve sıcaklık. Artık adını ne koyarsanız koyun ama ben o yola “Merhaba Patikası” adını koydum kendimce.
Ne zaman ki o arsaya da binalar dikilecek işte o gün arsa değil asıl merhaba patikası silinecek. Yine samimiyetin, sıcak kanlılığın üstünü buz gibi betonlar kaplayacak ve biz yine başımızı karşıya dikip telaşlı bir şehir yaşamına devam edeceğiz birbirimize dikkat etmeden, selam vermeden…
Neyse dramatik bir sonla konuyu da bağladığıma göre gözyaşları içerisinde bekleme yapmadan devam ediyorum. Blog için yazı yazmayalı 1 yıl olmuş neredeyse onu da şimdi tarih atarken fark ettim, iyi yatmışım yani.
Merhaba patikalarında görüşmek üzere, hoşçakalın…
- 22 Mart 2018 / Mustafa Çetin
Comments